22 Mayıs 2009 Cuma

Tehlikeli Oyunlar Üzerine – Kerem EKSEN (23.05.2009)


Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar romanını sahneye taşımanın çılgınca bir girişim olduğunu düşünmemek elde değil. Gösterinin tek bir oyuncu tarafından sırtlanıyor olması da şüphesiz bu düşünceyi destekliyor. Ancak Seyyar Sahne’nin sahnelemesi, ne kadar iddialı ve çılgınca olursa olsun, böyle bir girişimin son derece yerinde olduğunu gösteriyor bize.
Oyunu izlerken, her şeyden önce Tehlikeli Oyunlar’ın, diğer birçok Oğuz Atay metni gibi (örneğin “Ne Evet Ne Hayır” ya da “Bir Mektup” gibi hikâyeler ve tabii Tutunamayanlar), son derece canlı bir “ses”e sahip olduğunu fark ediyoruz. Bunun başlıca nedeninin, bu romanın (tıpkı saydığımız diğer Oğuz Atay metinleri gibi) büyük ölçüde birinci tekil şahsın ağzından yazılmış olması olduğu düşünülebilir. Sonuçta Tehlikeli Oyunlar’ın anlatısına Hikmet Benol’un iç sesinin hâkim olması, romanın bir tiratlar dizisi olarak ele alınmasını, hatta neredeyse büyük, yekpare bir tirat gibi algılanmasını kolaylaştırıyor. Öte yandan, Tehlikeli Oyunlar’ın sahnelemeye uygun bir sese sahip oluşunu sadece bu birinci tekil şahıs kullanımıyla açıklamak, hem romanın, hem de oyunun değerini azaltacaktır. Zira buradaki ses, sadece “ben” kipinde konuşan Hikmet Benol’un değil, bütün bir romanın sesidir. Bu anlamda Oğuz Atay’ın romanı, ancak büyük romanlarda (daha doğrusu büyük edebiyat eserlerinde) karşılaşabileceğimiz türden bir “mucizeyi” gerçekleştirmektedir: Romanı oluşturan yazı, okuduğumuz andan itibaren kafamızın içinde sese dönüşmektedir. Bu bakımdan, Celal Mordeniz’in tanıtım metninde dile getirdiği düşüncelere katılmamak mümkün değil: Her büyük romanda en az bir tane tek kişilik oyun gizlidir. Seyyar Sahne’nin Tehlikeli Oyunlar sahnelemesi romanın içindeki bu sesi yakalıyor, sesin peşinden giderek onu oyuncunun bedenine taşıyor, oyuncunun bedeni üzerinden de bütün bir mekâna yayıyor. Böylelikle, tabiri caizse ikinci bir “muzice” gerçekleşiyor ve Tehlikeli Oyunlar bir edebiyat olayından bir tiyatro olayına dönüşüyor. Yaşadığımız bu “olay”ı çılgınca bir roman uyarlaması girişimi olarak değerlendirmemiz, sahnede görüp duyduklarımızla romanda okuduklarımız (ve duyduklarımız) arasında bir mukayeseye gitmemiz hâlâ mümkün elbet. Ancak böyle bir bakışın ne olursa olsun eksik kalacağını ve yaşadığımız olayın asli bir boyutunu ıskalayacağını baştan kabul etmek durumundayız: Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar’daki sesi artık sahip değiştirmiş, bu iki saatlik olayı nefes kesici bir performansla bize yaşatan Erdem Şenocak’a geçmiştir. Roman tüm canlılığıyla birlikte geride kalmış, oyun başlamıştır.

Kerem EKSEN (23.05.2009)

Hiç yorum yok: