18 Aralık 2009 Cuma

Tehlikeli Oyunlar Çalışma Günlüğü - Celal MORDENİZ




25 ağustos Gümüşlük

Erdem, önümüzdeki sene tek kişilik bir çalışma yapmak istediğini söyledi. Ben de olur yapalım dedim.

26 ağustos Gümüşlük

Burada, Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar’ını okuyoruz. İki akşamdır Erdem okuyor. Dün akşamki okuma sırasında bu romanın tek kişilik bir gösteriye son derece uygun olduğunu farkettim. Önümüzdeki sezon bu çalışmayı sergilemeyi hedefleyebiliriz sanırım. Oğuz’u da arayıp haber verdik. O da İstanbul’da okumaya başlasın diye.

15 ekim istanbul

Hikmet’in Albay’la konuşması-atışması gibi Erdem de seyirciyle konuşup-atışsa mı?

20 ekim istanbul

Tehlikeli Oyunlar’da bazı oyunlar düşünmeli ki tehlikeli olsunlar.

Küre... Hikmet’in karanlık ruhunun aynası olarak bir küre…Bu kürede oluşan akışkan görüntüler…

23 ekim

Dün, Erdem ilk kez çalıştığı bir sahneyi gösterdi. "Tarih" bölümünü çalışmış. Oğuz ve Efe’yle birlikte izledik. Biraz çalıştırdım. Soyut bir hareket kullanımı tercih etmişti. Bense biraz daha gerçekçi hareketler, eylemler kullanmasını istedim.

25 ekim

Oyunda Albay ve diğer karakterlerin konuşmaları Hikmet’in sesinin varyasyonları olarak tasarlanmalı. Erdem, bedeninin parçalarını kişileştirmeli. Bu parçalar oyun ilerledikçe gittikçe koordinasyonu kaybederler ve kendi “bağımsızlıklarını” kazanarak Hikmet’in delirmesine eşlik ederler.

27 ekim

Seyirciler içeri girerken Erdem yere sekiz dilimli bir daire çizse. Bu dilimler oyunun mekanlarını bölümlerini filan imlese?

5 kasım

Bu çalışmaya bildiklerimizin sergilenmesi değil bilmediğimiz şeylerin öğrenilmesi süreci olarak bakmayı unutmamalı. (J.G.)

20 kasım

Artık neredeyse haftanın 7 günü bir çalışmaya gidiyorum. Bu da beni biraz yoruyor. Hep aynı çalışmayı değil, 3 farklı çalışmayı yaptırıyor olmak asıl zorlu olan. Öte yandan bu çalışma modelinde oyuncular daha çok kendilerini aşma şansı buluyor.

13 şubat

Oğuz’la Erdem, ben Tahran’dayken iki tane salıncak asmışlar tavana. Birini kısa birini uzun tutmuşlar. Ben, çok sayıda ve aynı boyda olurlar diye düşünmüştüm. Ama bu da enteresan olmuş.


Geçişlere baktık biraz. Bölümler arası geçişler nasıl olacak? Hiçbir şey bulamadık. Acaba daha sık mı birlikte çalışmalıyız? Gösteri, bir metin okuması mı olacak? Gösteride bedenselliği, hareketi nasıl kurmalı? Bedeni parçalara ayırıp hepsini kişileştirme espirisi yetecek mi? Sesi hiç duymayan, metni anlamayan biri için sıkıcı olmamayı nasıl beceririz?

***

Oyuncunun fail olması meselesini biraz düşünmeli. Ya eylemleriyle kendini ifşa eden fail, ya da bir hikaye anlatıcısı olmalı oyuncu. Bir yandan da ikisi birbirini kapsayan kavramlar galiba. Eylem icra edilirkeniken bir hikaye de aktarılmakta, hikaye anlatıcısı da kendi kimliğiyle varolmakta ve bir eylemin faili olmakta. bu sebeple oyuncu kendisini salt bir taklitçi olmaktan çıkarmalı. Taklitçilik, tinsellik yitimine neden olmakta çünkü.

17 şubat

R. Girard’ın “Romansal Hakikat…”i... Muhteşem bir roman teorisi.

24 şubat

Odtü şenliğine Tehlikeli Oyunlar ve Gılgamış ile başvurmayı düşünüyorum. Bir de workshop önermeyi. Bizim “hareket makamı” çalışmasını yaptırabiliriz.

7 mart

Yarın Tehlikeli Oyunlar’ın açık provası olacak. Hagaragort grubunu çağırdık. Sonrasında konuşacağız prova üzerine.

8 mart

Oyun alanı ve ışık gittikçe daralmalı.

9 mart

Hikmet, Bilge’nin evine gider- gittiğini anlatır-ancak neredeyse hiçbir diyalog yaşanmaz, tıpkı minübüste tasarladığı gibi. Sürekli zihinden geçenleri duyarız. Sonrasında onunla yatıp yatmadığını bizimle birlikte o da anlayamaz. Bu, içine büyük bir dert olur. Bir keresinde, -Fikret’le tanıştığı zaman- arzudan kendini kaybetmesi gibi bu kez de arzusuzluktan kendini kaybetmiştir. Ne yaptığının farkına varamaz.


Erdem, sahnede intihara-düşüşe hazırlanırken Albay’ın ağzından ölüm ilanını hazırlayışını, arkasından yaptığı konuşmayı vs. aktarır. En son da “Böyle dersiniz di mi Albayım?” der. “Saçmalama Hikmet!” le final.

“Romansal birliği görmek istiyorsak, kişiyi – “kutsal” bireyi- tümüyle bağımsız bir varlık olarak almayı bırakıp bütün karakterler arasındaki ilişkileri yöneten yasaları ortaya çıkarmamız gerekir.” R. Girard, Romansal Hakikat… s.144

11 mart

Tehlikeli Oyunlar’da Nurhayat Hanım (Dul Kadın) bölümünde Erdem kadının girişini oynamasın. Salim “anneeeaa” diye bağırırken sadece maskını ve sesini değiştirerek Nurhayat’ı seslendirsin.

Bilge’yle buluşmasını bir travma olarak yaşamıştır Hikmet.

12 Mart

Hikmet sonda geçmişinin bir muhasebesini yapar. Düşüş anında olabilir bu muhasebe. Aslında oynadığı oyunların, ne oyun ne de tehlikeli olduğu hakikatini kavrar, bir çeşit nedamet getirir. Artık herşeyi berraklıkla görmektedir.


Oyun oynanırken bir suflör kullanabiliriz.

13. Bölüm “Korku” başlı başına bir şaheser.


13 Mart

Hikmet düşerken şunu da anlar: yolculuğu çemberin merkezine doğru yapılmış bir yolculuktur. O merkezde kendi ölümü ve her şeyin ama herşeyin aydınlanması vardır. Mevzu aslında o kadar da derin değildir.

Belki şöyle sorabilir düşerken: “Ne zamandır düşüyorum ben? Allahım ne kadar da uzadı?”


Oyunda, Hikmet, Albay’la, yazacakları oyunlar hakkında sadece konuşabilir; yani oyunları göstermeyebiliriz.

Hikmet’in Bilge’ye yazdığı mektubu kullanmalı. Bir de genel olarak Hikmet’in anlattığı öykülere yoğunlaşmalı. Mesela bir yerde anlattığı kütüphane faresi adamın hikayesi gibi ya da sirkteki deniz canavarı hikayesi gibi hikayelere.

18 Mart

Oğuz Atay’ın günlüklerinde T.O.’dan bahsettiği bölümleri ve yarım kalmış eseri Eylembilim’i okudum. Artık bizim sahnede nelerin olması gerektiğine dair daha çok fikrim var.

19 mart

Bedeni parçalara ayırarak oynama esprisini daha çok kullanmalı.


İSAM’dan Maçka’ya geldim. Oğuz’la Erdem gündüzden çalışmaya başlamışlar. Dün birinci perde için konuştuğumuz kısaltmaları çalışmışlar.

26 mart

İkinci perde arasız tek bir bölüm halinde tasarlanmalı.

27 mart

Erdem ikinci perdede kendi kendine bazı fiziksel engellemeler yaratarak oynasa. Mesela bir bölümde sol bacağını kullanmasa ya da başka bir yerde iki kolunu vs.. Bu engeller eklenerek değil çeşitlenerek ilerleyebilir oyunda.

28 mart

Bugün Odtü’den Esmeray aradı. Şenlik kitapçığı hazırlayacaklarmış, oyun ve atölye ile ilgili birer yazı göndermemi istedi.


Büyük romanlar, tek bir karakterin anlatısı gibi durur ama aslında “yan” karakterlerdir başroldekiler. Yani roman bize bir kişinin ötekilerle ilişkisiyle varolduğunu gösterir. Bu onun tiyatrodan aldığı bir özelliktir.

1 nisan

Hikmet sonlara doğru ayırdedici özelliklerinin hepsini kaybeder, herkes ve hiç kimse olur. Bu sebeple Albay ya da başkası olarak konuştuğunda da farklı bir ses tonu, vücut duruşu bulamaz.

Hikmet sonunda acısını dindirmek için atlar. Ya da öylesine yoğun bir acı içinde kıvranır ki bilincini ve de hayatını kaybeder.

25 nisan

Maçka’da Tehlikeli Oyunlar Provası… Bugün dahil 4 çalışma kaldı prömiyere. Dün de gelecektim çalışmaya ama Erdem beni arayıp gelmememi istedi. Tek başına ya da Oğuz’la çalışmayı düşünmüş. Bazı yerler tam hazır değilmiş. Ben de kütüphanede kaldım.

28 nisan

Erdem düşmeye geçince loş olan ışıklar gittikçe açılmaya başlar, parlaklaşır ve son replikle birlikte seyirci ışıkları da açılır.

29 nisan çarşamba

Pazartesi akşamı İTÜ’lü ve Bilgi’lilerle yaptığımız Arendt dersinin son oturumunu yaptık. Dersten sonra Tehlikeli Oyunlar akışını izledik. İlk akış. İlk yarı ile ikinci yarı iki farklı oyun olmuş. Bu farklılık, oyunu çalışma tarzımızdan kaynaklandı sanırım. Başlangıçta Erdem daha çok yalnız çalıştı. Üstelik, roman üstüne detaylı tartışıp düşünmeye birinci bölümün tamamlanmasına yakın başladık. Erdem ikinci bölüme başlamadan önce bu kısmın bütünü üstüne konuşup nasıl olacağına karar vermiştik. İkinci bölüm o yüzden daha kompakt oldu. Belki önümüzdeki sene oynanmadan önce birinci yarıyı da kompakt hale getiririz. Oğuz’a açtım bu düşüncemi. O da ilk yarıyı elden geçirsek fena olmaz dedi.

1 mayıs

Odtü mimarlık amfisi’nde salıncakları tavana asıyoruz. Daha doğrusu Oğuz’la Odtü’lü Ziya Can uğraşıyorlar. Ben de ışıkları düşünüyorum. Salon aydınlatmasını tavana yansıtılacak spot ışıklarıyla yapmalı. Çünkü salonun kendi aydınlatması fazla beyaz. Bir de, hiçbir ışık değişikliği yapmamalı oyunda. Oğuz da katılıyor bu fikrime.

25 mayıs

İlk iş baştaki hırka giyme oyununu atmalı. Uyanır uyanmaz sayıklamaya geçmeli. Bu hırka giyme oyunuyla oyuncunun seyirciyle sohbet edeceği izlenimi uyanıyor. Çalışmanın ilk zamanlarından kalmış olduğu için gözden kaçmış. Oyunun sonradan şekillenen haline uymadığı farkedilememiş.

2 haziran

Erdem, Salim’i konuştururken, ya da daha doğrusu tüm diğer karakterleri konuştururken belirli bir yere bakmamalı. O an Hikmet’te hangi pozisyondaysa oradan devam etmeli.


6 temmuz


Arendt, fail olarak kendini ifşa etmekten bahsediyor. Girard’ı bu nazariyeye dahil etmeye çalıştığımızda kendini bir taklitçi olarak ifşa eden biri çıkıyor ortaya.

Mimetik arzu insanları hem farklılaştırıyor hem de aynılaştırıyor.

Roman kahramanı her zaman vaftizi sırasında periler tarafından unutulan çocuktur. (Girard)

Herkes kendini cehennemde yalnız sanar ve zaten onu cehennem kılan da budur. Yanılsama genel olduğu ölçüde kabadır. (Girard)

Biz galiba Tehlikeli Oyunlar uyarlamamızla işte bu cehennemde tek başına yaşayan karakteri alıp bir kalabalığın ortasına koymuş olduk. Bence bu, mucizevi bir etki yaratma potansiyeline sahip bir form.

Hikmet’i anlamak onun büyüsüne kapılmamak demek aslında.

“...romansal deneyimle dinsel deneyim arasında pek fark kalmaz finalde.” (R. Girard)

Bizim Tehlikeli Oyunlar, romansal deneyimle dinsel deneyim arasında fark kalmaması hakikatini açık etmeye niyetlendikçe romansal olana ve dolayısıyla ritüele yakınlaşıyor.

15 temmuz
Dün, birinci perdenin kısaltılması ve “son yemek” ile “düşüş” bölümleri üstüne konuştuk, çalıştık. Erdem “park”ın sonuna “Ben Hikmet değilim...” le başlayan bir metin çalışacak.

Bergson, tüm yanlış problemlerin kaynağının neyin doğa bakımından –derece değil- farklı olduğunu bulamamak olduğunu söylüyor. Biz de tiyatro olayındaki prova ve performansın doğa bakımından farklı olduğu tespitiyle tiyatroya dair doğru problemler ortaya konabilir.

16 temmuz

Oyuncu sahnede sanatını sergilemez; gizler. Onun sanatı prova aşamasında başlar ve biter. Performans anında eylemciye dönüşür. Eğer sahnede bir sanatçı olarak varolmaya başlarsa çok bilinen oyunculuk hastalıkları olan teşhircilik ve tinsellik kaybı kaçınılmaz olarak oyuncuya sirayet eder.

Hiç yorum yok: