23 Haziran 2009 Salı

"Tehlikeli Oyunlar" Seyyar Sahne'de - Dikmen GÜRÜN (16.06.2009, Cumhuriyet)


Seyyar Sahne, 2001’de, bir grup amatör tiyatrocu tarafından kurulan bir topluluk. O günden bu yana da kurumsallaşmış bir kimlik oluşturmama gayreti içindeler. Kuruculardan biri olan Celal Mordeniz, “Önceliği kendi yazdığımız metinlere ve klasik eserlerin sahnelenmesine verdik” diyor. “Ancak bir yanıyla tarihimiz bizi fazla bağlamıyor. Kendimizi yeni kurulan bir grup olarak tutmaya çabalıyoruz.”
Seyyar Sahne uzunca bir süredir oyunculuk sanatının sınırlarını araştıran bir laboratuvar çalışması da yürütüyor. İznik’te ve genelde Gümüşlük Akademisi’nde yapılan tiyatro-oyun kampı çalışmalarının felsefi ve sanatsal referanslarını Stanislavski, Grotowski, Barba, Artaud gibi isimler oluşturuyor. Bu isimler, topluluğun sürekli dönüp kendini denediği ve “sonsuz bir meydan okuma içeren örnekler” olarak belirleniyor. Bu meydan okuma hali hep gündeminde olacak Seyyar Sahne’nin. 2006 yılında, Erdem Şenocak’ın 1835’te ailesini katleden ve hapiste yazdığı hatıratı ile Fransa kamuoyunu ikiye bölen Pierre Riviere rolünü üstlendiği ve Oğuz Arıcı ile Celal Mordeniz’in birlikte sahnelediği “Ben Pierre Riviere” bu anlamda bir meydan okumadır... İnsanın ve hayatın trajik olduğunu vurgulayan bir meydan okuma... Yoğun bir araştırmanın, çalışmanın başarılı sonuçları seyirci ile yaşanan paylaşım sürecinde yakalanır. İzleyenleri sarsan ve sorgulamaya iten bir oyundur Pierre Riviere’nin hatıratı. 2007’de Eski Ahit “Vaiz” ve 2008’de mesnevi “Kuşlar Meclisi” Seyyar Sahne ekibinin tiyatro dışı metin türlerinin dramatik olanaklarını araştırdığı örneklerdir. Bugün de, sekiz ay süren yoğun bir çalışmadan sonra, bir romanı, Oğuz Atay’ın “Tehlikeli Oyunlar”ını tek kişilik bir oyun olarak uyarlıyorlar sahneye.

OĞUZ ATAY’IN ‘DÜŞÜNEN İNSAN’I

Cevat Çapan, “Tehlikeli Oyunlar”ın önsözünde “Oğuz Atay’ın ‘düşünen insan’ı ne tam anlamıyla organik bir parçası olabildiği, ne de büsbütün kopabildiği bir toplumda yaşamaktadır” der. “Bu toplum eski-yeni, Doğu-Batı, düş-gerçek, duygu-düşünce, kadın-erkek gibi çatışmalardan kaynaklanan yoğun bir kargaşanın içindedir. Bu toplumdaki insanların yaşama biçimlerini duygu ve düşünce yapılarını sözünü ettiğim kargaşayı oluşturan sayısız ayrıntı koşullandırmaktadır.” Oyunda, Erdem Şenocak Hikmet Benol karakterde Cevat Çapan’ın sözünü ettiği bu yoğun kargaşanın içinden çıkmış, onun içinde yaşayan kişidir. Oğuz Arıcı ve Celal Mordeniz de, kendi tanımlarıyla, sahneleme, oyunculuk üslubu, metin düzenlemesi üstüne önerileri yapanlardır.
Zor bir iş Oğuz Atay’ın “Tehlikeli Oyunlar”ını tiyatroya taşımak, bu uzun ve karmaşık ve bir o kadar da yalınlaşabilen iç seslerden oluşan bilinç akışını seyirciyle paylaşmak. Boş bir mekânda tüm çıplaklığıyla duran kişinin kendisiyle, iç dünyasıyla, çevresiyle hesaplaşmasıdır önemli olan. Bu, aynı zamanda sanatçının bedeniyle, sesiyle kurduğu ilişkidir de. Erdem Şenocak, Hikmet Benol karakterinde romanın bölümlerine paralel duruşlarıyla yaşamanın bir eylem olup olmadığını ya da nasıl bir eylem olduğunu hiç düşmeyen bir performansla sorguluyor. Oğuz Arıcı, Celal Mordeniz ve Erdem Şenocak başarılı bir ekip çalışması koyuyorlar ortaya.
İTÜ Maçka Kampusu, İşletme Fakültesi Tiyatro Salonu’nda boş alanda (sadece iki salıncak sarkar tavandan) iki saati biraz aşan bir zaman dilimi içinde hayatla oyun arasındaki sınırı kaldırarak kendisinin, toplumun, ülkenin sorunlarını oyun içinde oyun yaklaşımıyla irdeler oyuncu. Bu süreçte, hayatla oyun arasındaki sınırı esnek kullanır. Bir gel-gittir gerçekleşen metin-oyuncu-seyirci arasında. Celal Mordeniz, tanıtım yazısında “Şimdi dönüp baktığımda her büyük romanda en az bir tane tek kişilik oyunun saklı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyorum” diyor. Bu sağlam ve güçlü çalışmayı izlerken tek kişilik bir oyunun romanla nasıl hemhal olabildiğini görebilmek hiç de zor değil...

Hiç yorum yok: